|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
in and around ed.
|
içinde ve çevresinde |
|
There have been noises in and around the European Convention that Article 95 should be amended.
Avrupa Konvansiyonu içinde ve çevresinde 95. Maddenin değiştirilmesi gerektiği yönünde sesler yükseliyor.
More Sentences
|
Phrases |
|
2 |
İfadeler |
in and out (of something) expr.
|
(bir şeye/yere) girip çıkma |
|
We go in and out and are monitoring as closely as possible and as closely as we are allowed to.
Girip çıkıyoruz ve mümkün olduğunca yakından ve izin verildiği kadar yakından izliyoruz.
More Sentences
|
Idioms |
|
3 |
Deyim |
in and out i.
|
git-gel |
|
I'll be in and out all day, so it might be best if you call around after dinner.
Tüm gün git-gel yapacağım için beni akşam yemeğinden sonra araman en uygunu.
More Sentences
|
Common Usage |
|
4 |
Yaygın Kullanım |
in dribs and drabs zf.
|
azar azar |
|
General |
|
5 |
Genel |
eulogy show in ottoman culture and entertainment life i.
|
tuluat |
|
6 |
Genel |
east and west in literature i.
|
edebiyatta doğu ve batı |
|
7 |
Genel |
senses and sensation in children i.
|
çocuklarda duyular ve duygu |
|
8 |
Genel |
eulogy show in ottoman culture and entertainment life i.
|
meddahlık |
|
9 |
Genel |
city and town life in motion pictures i.
|
sinemada kent ve kasaba yaşamı |
|
10 |
Genel |
eulogy show in ottoman culture and entertainment life i.
|
ortaoyunu |
|
11 |
Genel |
rites and ceremonies in literature i.
|
edebiyatta törenler ve seremoniler |
|
12 |
Genel |
drink made from sahlep root in hot milk and cinnamon i.
|
salep |
|
13 |
Genel |
first aid in illness and injury i.
|
hastalık ve yaralanmada ilkyardım |
|
14 |
Genel |
mothers and daughters in literature i.
|
edebiyatta anneler ve kızlar |
|
15 |
Genel |
capitalists and financiers in literature i.
|
edebiyatta sermayedarlar ve finansörler |
|
16 |
Genel |
frontier and pioneer life in art i.
|
sanatta sınır ve akıncı yaşamı |
|
17 |
Genel |
city and town life in literature i.
|
edebiyatta şehir ve kasaba hayatı |
|
18 |
Genel |
dancers and musicians in ottoman empire i.
|
çengiler |
|
19 |
Genel |
signs and symbols in architecture i.
|
mimaride işaret ve semboller |
|
|
20 |
Genel |
conference on security and cooperation in europe i.
|
agik |
|
21 |
Genel |
decision on the future marriage of a boy and a girl in the cradle i.
|
beşik kertmesi |
|
22 |
Genel |
in and out i.
|
giriş çıkış |
|
23 |
Genel |
slavery and slaves in literature i.
|
edebiyatta kölelik ve köleler |
|
24 |
Genel |
people born in 1980 and afterwards i.
|
1980 ve daha sonra doğumlu olanlar |
|
25 |
Genel |
prominent names in sports and art i.
|
spor sanat camiasından öne çıkan isimler |
|
26 |
Genel |
prominent figures in sports and art i.
|
spor sanat camiasından öne çıkan isimler |
|
27 |
Genel |
one skilled in the art of marking and protection of security documents i.
|
güvenlik dokümanlarının işaretlenmesi ve korunması konusunda uzman biri |
|
28 |
Genel |
trends in international mathematics and science study i.
|
uluslararası matematik ve fen eğilimleri |
|
29 |
Genel |
people born in 1980 and afterwards i.
|
1980 ve sonrasında doğanlar |
|
30 |
Genel |
in-and-out i.
|
(atçılık) iki çitten oluşan bir tür engel |
|
31 |
Genel |
search in every nook and cranny f.
|
didik didik etmek |
|
32 |
Genel |
whale in and f.
|
gayretle bir işe başlamak |
|
33 |
Genel |
be hand in and glove with f.
|
ile yakın ilişki içinde olmak |
|
34 |
Genel |
stick in (one's) mind and bother f.
|
akla takılmak |
|
35 |
Genel |
put one's heart and soul in doing something f.
|
canla başla çalışmak |
|
36 |
Genel |
put one's life and affairs in order (again) f.
|
kendini toparlamak |
|
37 |
Genel |
put one's life and affairs in order (again) f.
|
kendini toplamak |
|
38 |
Genel |
pay in cash and in advance f.
|
nakden ve peşinen ödemek |
|
39 |
Genel |
go in and out f.
|
girip-çıkmak |
|
|
40 |
Genel |
be enclosed in a coffin and buried in the ground f.
|
bir tabuta konup toprağa gömülmek |
|
41 |
Genel |
have all sizes and colors in stock f.
|
stokunda tüm ebatlarından/boylarından ve renklerinden bulunmak |
|
42 |
Genel |
want to sit and talk in person f.
|
oturup yüz yüze konuşmak istemek |
|
43 |
Genel |
shape in flesh and bones f.
|
ete kemiğe bürünmek |
|
44 |
Genel |
weave in and out of traffic f.
|
trafikte araçların arasından geçerek ilerlemek |
|
45 |
Genel |
weave in and out of traffic f.
|
trafikte makas yaparak gitmek |
|
46 |
Genel |
breed in and in f.
|
aynı sürü içerisinde üremek |
|
47 |
Genel |
breed in and in f.
|
yakından ilişkili olan hayvanlardan üremek |
|
48 |
Genel |
born and raised in s.
|
doğma büyüme |
|
49 |
Genel |
in and out of season s.
|
vakitli vakitsiz |
|
50 |
Genel |
in-and-in s.
|
aynı soydan gelen ana-babadan doğan |
|
51 |
Genel |
in dust and ashes s.
|
aşağılanmış |
|
52 |
Genel |
in dust and ashes s.
|
rezil halde olan |
|
53 |
Genel |
in dust and ashes s.
|
kepaze olmuş |
|
54 |
Genel |
in dust and ashes s.
|
karalar bağlamış |
|
55 |
Genel |
in dust and ashes s.
|
yaslı |
|
56 |
Genel |
in-and-out s.
|
bir iyi bir kötü |
|
57 |
Genel |
in-and-out s.
|
al-sat |
|
58 |
Genel |
in-and-out s.
|
bir iyi bir kötü |
|
59 |
Genel |
in-and-out s.
|
al-sat |
|
60 |
Genel |
in and out of season zf.
|
olur olmaz zamanda |
|
61 |
Genel |
in sack and ashes zf.
|
acı ve pişmanlık içinde |
|
62 |
Genel |
in its being written and seen zf.
|
yazılmasında ve görülmesinde |
|
63 |
Genel |
in sunshine and in storm zf.
|
iyi veya kötü günlerde |
|
64 |
Genel |
in summer and winter zf.
|
yaz kış |
|
65 |
Genel |
day in and day out zf.
|
her gün |
|
66 |
Genel |
in and of itself zf.
|
özünde |
|
67 |
Genel |
in this day and age zf.
|
bu zamanda |
|
68 |
Genel |
in black and white zf.
|
yazılı olarak |
|
69 |
Genel |
in season and out of season zf.
|
daimi |
|
70 |
Genel |
in season and out of season zf.
|
vakitli vakitsiz |
|
71 |
Genel |
in length and breadth zf.
|
enine boyuna |
|
72 |
Genel |
in sack and ashes zf.
|
keder ve nedamet içinde |
|
73 |
Genel |
in great quantities and continuously zf.
|
sapır sapır |
|
74 |
Genel |
in season and out of season zf.
|
yerli yersiz |
|
75 |
Genel |
in season and out of season zf.
|
her zaman |
|
76 |
Genel |
in this day and age zf.
|
bugün |
|
77 |
Genel |
in and out zf.
|
kah içerde kah dışarda |
|
78 |
Genel |
in this day and age zf.
|
bugünkü günde |
|
79 |
Genel |
in and out zf.
|
kah dışarıda |
|
|
80 |
Genel |
in and out zf.
|
kah içeride |
|
81 |
Genel |
in good times and in bad times in sickness and in health zf.
|
iyi günde kötü günde hastalıkta ve sağlıkta |
|
82 |
Genel |
in theory and in practice zf.
|
teoride ve pratikte |
|
83 |
Genel |
in threes and fives zf.
|
üçerli beşerli |
|
84 |
Genel |
twice daily once in the morning and once in the evening zf.
|
sabah 1 akşam 1 olmak üzere günde 2 kere |
|
85 |
Genel |
twice daily once in the morning and once in the evening zf.
|
sabah bir akşam bir olmak üzere günde iki kere |
|
86 |
Genel |
in dust and dirt zf.
|
toz toprak içinde |
|
87 |
Genel |
in word and deed zf.
|
sözde ve özde |
|
88 |
Genel |
in terms of quality and quantity zf.
|
nitelik ve nicelik bakımından |
|
89 |
Genel |
year in and year out zf.
|
yıllar boyu |
|
90 |
Genel |
year in and year out zf.
|
yıllarca |
|
91 |
Genel |
between four in the afternoon and midnight zf.
|
öğleden sonra dört ile gece yarısı arasında |
|
92 |
Genel |
year in and year out zf.
|
yıldan yıla |
|
93 |
Genel |
in and out zf.
|
kah içerde kah dışarda |
|
94 |
Genel |
in black and white zf.
|
sadece grinin tonlarını kullanarak |
|
95 |
Genel |
in high and low zf.
|
tamamen |
|
96 |
Genel |
in high and low zf.
|
her bakımdan |
|
97 |
Genel |
in high and low zf.
|
her yönden |
|
98 |
Genel |
in high and low zf.
|
her taraftan |
|
99 |
Genel |
in and of itself zm.
|
kendisi |
|
100 |
Genel |
in and of itself zm.
|
bizatihi |
|
Phrasals |
|
101 |
Öbek Fiiller |
and pull someone in f.
|
bir yere (müşteri vb) çekmek |
|
102 |
Öbek Fiiller |
and drill something in f.
|
zorla kafasına sokmak |
|
103 |
Öbek Fiiller |
and drill something in f.
|
zorla öğretmek |
|
104 |
Öbek Fiiller |
and drill something in f.
|
kafasına sokmak |
|
105 |
Öbek Fiiller |
and drill something in f.
|
iyice öğretmek/belletmek |
|
106 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
107 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
108 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
109 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
110 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
111 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
112 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
113 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine izin vermek |
|
114 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere almak |
|
115 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri almak |
|
116 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi bir yere kabul etmek |
|
117 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birini/bir şeyi içeri kabul etmek |
|
118 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin bir yere girmesine müsaade etmek |
|
119 |
Öbek Fiiller |
and allow someone or something in f.
|
birinin/bir şeyin içeri geçmesine izin vermek |
|
120 |
Öbek Fiiller |
weave in and out f.
|
arasından geçerek ilerlemek |
|
121 |
Öbek Fiiller |
weave in and out f.
|
makas yaparak gitmek |
|
Phrases |
|
122 |
İfadeler |
dry and hot in summers cold and snowy in winters i.
|
yazları kurak ve sıcak kışları soğuk ve kar yağışlı |
|
123 |
İfadeler |
dry and hot in summers warm and rainy in winters i.
|
yazları kurak ve sıcak kışları ılık ve yağışlı |
|
124 |
İfadeler |
in sickness and health i.
|
hastalıkta ve sağlıkta |
|
125 |
İfadeler |
in season and out of season i.
|
her zaman |
|
126 |
İfadeler |
in body and mind zf.
|
bedensel ve ruhsal olarak |
|
127 |
İfadeler |
in dust and ashes zf.
|
(yas veya utanma işareti olarak) başına toz ve kül dökülerek |
|
128 |
İfadeler |
in dust and ashes zf.
|
pişmanlık ve üzüntüyle |
|
129 |
İfadeler |
in the name of the father son and holy spirit expr.
|
baba oğul ve kutsal ruh adına |
|
130 |
İfadeler |
in the name of the father and of the son and of the holy spirit expr.
|
baba oğul ve kutsal ruh adına |
|
131 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
daimi |
|
132 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
hep |
|
133 |
İfadeler |
week in and week out expr.
|
haftalarca |
|
134 |
İfadeler |
in the name of god the merciful and the compassionate expr.
|
esirgeyen ve bağışlayan allah'ın adıyla |
|
135 |
İfadeler |
in witness whereof i set my hand and affix my seal expr.
|
imzam ve mührüm buna tanıktır |
|
136 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
olur olmadık |
|
137 |
İfadeler |
(in) every nook and cranny expr.
|
köşe bucak |
|
138 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
sabah akşam |
|
139 |
İfadeler |
keep in a cool and dry place expr.
|
soğuk ve kuru bir yerde muhafaza edin |
|
140 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
sürekli |
|
141 |
İfadeler |
i baptize you in the name of the father, and of the son and of the holy spirit expr.
|
seni baba, oğul ve kutsal ruh adına vaftiz ediyorum |
|
142 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
zamanlı zamansız |
|
143 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
zırt pırt |
|
144 |
İfadeler |
listen again and fiil in the blanks expr.
|
yeniden dinleyin ve boşlukları doldurun |
|
145 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
uygun veya uygunsuz |
|
146 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
vakitli vakitsiz |
|
147 |
İfadeler |
in season and out of season expr.
|
yaz kış |
|
148 |
İfadeler |
in and out expr.
|
tamamen |
|
149 |
İfadeler |
in and out expr.
|
en ince ayrıntısına kadar |
|
150 |
İfadeler |
in and out expr.
|
etraflıca |
|
151 |
İfadeler |
in and out expr.
|
derinlemesine |
|
152 |
İfadeler |
in and out expr.
|
ayrıntılarıyla |
|
153 |
İfadeler |
in and out expr.
|
baştan sona |
|
154 |
İfadeler |
in and out expr.
|
son detayına kadar |
|
155 |
İfadeler |
in and out expr.
|
bir içeri bir dışarı |
|
156 |
İfadeler |
in and out (of something) expr.
|
(bir şeye/yere) düzenli olarak gitme |
|
157 |
İfadeler |
in and out (of something) expr.
|
(bir şeye/yere) gidip gelme |
|
Proverb |
|
158 |
Atasözü |
March comes in like lion and goes out like a lamb
|
mart aslan gibi gelir kuzu gibi gider |
|
159 |
Atasözü |
all's fair in love and war
|
aşkta ve savaşta her şey mubahtır |
|
160 |
Atasözü |
march comes in like a lion and goes out like a lamb
|
mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır |
|
161 |
Atasözü |
march comes in like a lion and goes out like a lamb
|
mart soğuk başlar ama sıcak biter |
|
162 |
Atasözü |
put your trust in god and keep your powder dry
|
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et |
|
163 |
Atasözü |
marry in haste and repent at leisure
|
iyice düşünmeden evlenirsen düşünmeye vakit bulunca pişman olursun |
|
164 |
Atasözü |
all is fair in love and war
|
aşkta ve savaşta her şey mubahtır |
|
165 |
Atasözü |
fools build houses and wise men live in them
|
usta, yaptığı evde oturacak kadar zengin değildir |
|
166 |
Atasözü |
only mad dogs and englishmen go out in the midday sun
|
öğlen güneşinin altında dışarı çıkılmaz |
|
167 |
Atasözü |
only mad dogs and englishmen go out in the midday sun
|
güneş tepedeyken dışarı çıkılmaz |
|
168 |
Atasözü |
only mad dogs and englishmen go out in the midday sun
|
bu sıcakta dışarı çıkılmaz |
|
169 |
Atasözü |
fools build houses and wise men live in them
|
ustanın, inşa ettiği evde oturmaya gücü yetmez |
|
170 |
Atasözü |
fools build houses and wise men live in them
|
usta, inşa ettiği evde oturamazmış |
|
171 |
Atasözü |
(one) has made (one's) bed and (one) will have to lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
172 |
Atasözü |
(one) made (one's) bed and (one) has to lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
173 |
Atasözü |
(one) made (one's) bed and (one) must lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
174 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerine konmalı |
|
175 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri var ve her şey yerli yerinde olmalı |
|
176 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
her şeyin bir yeri olmalı ve her şey kullanıldıktan sonra yerli yerine konmalı |
|
177 |
Atasözü |
a place for everything, and everything in its place
|
aldığın şeyi yerine koy |
|
178 |
Atasözü |
put your faith in god, and keep your powder dry
|
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et |
|
179 |
Atasözü |
trust in god and keep your powder dry
|
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et |
|
180 |
Atasözü |
you have made your bed and must lie in it
|
kendi düşen ağlamaz |
|
Colloquial |
|
181 |
Konuşma Dili |
boys and girls in blue i.
|
polis |
|
182 |
Konuşma Dili |
boys and girls in blue i.
|
polis memurları |
|
183 |
Konuşma Dili |
boys and girls in blue i.
|
polis gücü |
|
184 |
Konuşma Dili |
men (and women) in blue i.
|
polis |
|
185 |
Konuşma Dili |
men (and women) in blue i.
|
polis memurları |
|
186 |
Konuşma Dili |
men (and women) in blue i.
|
polis gücü |
|
187 |
Konuşma Dili |
boys and girls in blue i.
|
aynasızlar |
|
188 |
Konuşma Dili |
boys and girls in blue i.
|
polisler |
|
189 |
Konuşma Dili |
boys and girls in blue i.
|
polis memurları |
|
190 |
Konuşma Dili |
a place for everything and everything in its place i.
|
her şey yerli yerinde olması ve o şekilde bırakılması |
|
191 |
Konuşma Dili |
go in one ear and out the other f.
|
bir kulağından girip öteki kulağından çıkmak |
|
192 |
Konuşma Dili |
dart in and out f.
|
görünüp kaybolmak |
|
193 |
Konuşma Dili |
dart in and out f.
|
(ok gibi fırlayarak) süratle girmek/çıkmak |
|
194 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
girip girip çıkmak |
|
195 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
çıkıp çıkıp girmek |
|
196 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
bir girip bir çıkmak |
|
197 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
gidip gelmek |
|
198 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
gidip gidip gelmek |
|
199 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
gelip gelip gitmek |
|
200 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
bir çalışıp bir çalışmamak |
|
201 |
Konuşma Dili |
go in and out f.
|
kesik kesik çalışmak |
|
202 |
Konuşma Dili |
zone in and out f.
|
yer yer dikkatini kaybetmek |
|
203 |
Konuşma Dili |
zone in and out f.
|
bazı yerleri kaçırmak |
|
204 |
Konuşma Dili |
zone in and out f.
|
bazı kısımlara odaklanamamak |
|
205 |
Konuşma Dili |
come in and have a seat expr.
|
buyrun gelin oturun |
|
206 |
Konuşma Dili |
in leaps and bounds expr.
|
bir solukta |
|
207 |
Konuşma Dili |
in this day and time expr.
|
bu çağda |
|
208 |
Konuşma Dili |
in and out expr.
|
bir içinde bir dışında |
|
209 |
Konuşma Dili |
a bushel and a peck and some in a gourd expr.
|
çok |
|
210 |
Konuşma Dili |
in leaps and bounds expr.
|
çok çabuk |
|
211 |
Konuşma Dili |
go in and win expr.
|
gir ve kazan |
|
212 |
Konuşma Dili |
in this day and time expr.
|
günümüzde |
|
213 |
Konuşma Dili |
in leaps and bounds expr.
|
göz açıp kapatıncaya kadar |
|
214 |
Konuşma Dili |
in this day and time expr.
|
günümüz modern zamanlarında |
|
215 |
Konuşma Dili |
and who walks in? expr.
|
içeri kim girdi dersiniz? |
|
216 |
Konuşma Dili |
speak of the devil (and in he walks) expr.
|
iti an çomağı hazırla |
|
217 |
Konuşma Dili |
speak of the devil (and in he walks) expr.
|
iyi insan lafı üzerine gelirmiş |
|
218 |
Konuşma Dili |
speak of the devil and in he walks expr.
|
iti an çomağı hazırla |
|
219 |
Konuşma Dili |
put that in your pipe and smoke it expr.
|
ister inan ister inanma |
|
220 |
Konuşma Dili |
stick that in your pipe and smoke it expr.
|
ister inan ister inanma |
|
221 |
Konuşma Dili |
in the interim between her/his morning and afternoon classes expr.
|
sabah ve öğleden sonraki dersleri arasında |
|
222 |
Konuşma Dili |
in about an hour and a half expr.
|
yaklaşık 1.5 saat sonra |
|
223 |
Konuşma Dili |
put that in your pipe and smoke it expr.
|
üzerinde düşün ve kabul edersen et |
|
224 |
Konuşma Dili |
stick that in your pipe and smoke it expr.
|
üzerinde düşün ve kabul edersen et |
|
225 |
Konuşma Dili |
in dribs and drabs expr.
|
ufak ufak |
|
226 |
Konuşma Dili |
in the here and now expr.
|
tam burada ve şu anda |
|
227 |
Konuşma Dili |
in the here and now expr.
|
tam şimdi ve burada |
|
228 |
Konuşma Dili |
in the here and now expr.
|
anda ve burada |
|
229 |
Konuşma Dili |
go (and) jump in the lake expr.
|
defol git ve beni rahatsız etme |
|
230 |
Konuşma Dili |
go (and) jump in the lake expr.
|
defol git |
|
231 |
Konuşma Dili |
go (and) jump in the lake expr.
|
git başımdan |
|
232 |
Konuşma Dili |
in bits and pieces expr.
|
paramparça |
|
233 |
Konuşma Dili |
in bits and pieces expr.
|
tuzla buz |
|
234 |
Konuşma Dili |
in bits and pieces expr.
|
küçük parçalar halinde |
|
235 |
Konuşma Dili |
in bits and pieces expr.
|
ufak tefek |
|
Idioms |
|
236 |
Deyim |
red in tooth and claw i.
|
bir çatışma ya da rekabet sırasında acımasız ve zalim taktiklere başvurma |
|
237 |
Deyim |
red in tooth and claw i.
|
kurt kanunu |
|
238 |
Deyim |
red in tooth and claw i.
|
kurtlar sofrası |
|
239 |
Deyim |
red in tooth and claw i.
|
göze göz dişe diş mücadele |
|
240 |
Deyim |
red in tooth and claw i.
|
dişe diş kana kan mücadele |
|
241 |
Deyim |
in and out i.
|
şipşak seks |
|
242 |
Deyim |
come in all shapes and sizes f.
|
her çeşidi mevcut olmak |
|
243 |
Deyim |
come in all shapes and sizes f.
|
çeşit çeşit/türlü türlü olmak |
|
244 |
Deyim |
come in all shapes and sizes f.
|
farklı şekil ve boyutları bulunmak |
|
245 |
Deyim |
come in all shapes and sizes f.
|
farklı tipleri olmak |
|
246 |
Deyim |
carry fire in one hand and water in the other f.
|
iki yüzlü olmak |
|
247 |
Deyim |
carry fire in one hand and water in the other f.
|
iki yüzlü davranmak |
|
248 |
Deyim |
stop seeing things in black and white f.
|
at gözlüğünü çıkarmak |
|
249 |
Deyim |
pitch in and help with something f.
|
bir şeye katkıda bulunmak |
|
250 |
Deyim |
go in at one ear and out at the other f.
|
bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak |
|
251 |
Deyim |
go in one ear and out the other f.
|
bir kulağından girip öbür kulağından çıkmak |
|
252 |
Deyim |
go in at one ear and out at the other f.
|
bir kulağından girip öbüründen çıkmak |
|
253 |
Deyim |
be in fear and trembling f.
|
çok büyük korku ve endişe içinde olmak |
|
254 |
Deyim |
be in fear and trembling f.
|
çok korkmuş olmak |
|
255 |
Deyim |
be in sackcloth and ashes f.
|
karalar bağlamak |
|
256 |
Deyim |
be in fear and trembling f.
|
ödü bokuna karışmak |
|
257 |
Deyim |
close only counts in horseshoes and hand grenades f.
|
sonuna kadar gelip de başaramamak |
|
258 |
Deyim |
come in on a wing and a prayer f.
|
(uçak veya araç için) düştü düşecek/her an parçalarına ayrılacakmış gibi gelmek |
|
259 |
Deyim |
set something down in black and white f.
|
yazıya dökmek |
|
260 |
Deyim |
put something down in black and white f.
|
yazılı hale getirmek |
|
261 |
Deyim |
put something down in black and white f.
|
yazıya dökmek |
|
262 |
Deyim |
set something down in black and white f.
|
yazılı hale getirmek |
|
263 |
Deyim |
be in sackcloth and ashes f.
|
yas tutmak |
|
264 |
Deyim |
get (something) down in black and white f.
|
(bir şeyi) yazıya dökmek |
|
265 |
Deyim |
get (something) down in black and white f.
|
(bir şeyi) yazılı hale getirmek |
|
266 |
Deyim |
get (something) down in black and white f.
|
(bir şeyi) yazarak resmileştirmek |
|
267 |
Deyim |
get (something) in black and white f.
|
(bir şeyi) yazılı olarak almak |
|
268 |
Deyim |
get (something) in black and white f.
|
(bir şeyi) yazıyla resmiyete dökmek |
|
269 |
Deyim |
get (something) in black and white f.
|
(bir şeyi) yazıyla teyit etmek |
|
270 |
Deyim |
get (something) in black and white f.
|
(bir şeyle) ilgili yazılı belge almak |
|
271 |
Deyim |
ring out the old and ring in the new f.
|
geçen yıla güle güle yeni yıla hoş geldin demek |
|
272 |
Deyim |
ring out the old and ring in the new f.
|
geçen yılı uğurlayıp yeni yılı karşılamak/kutlamak |
|
273 |
Deyim |
ring out the old and ring in the new f.
|
eskiyi geride bırakıp yeninin başlangıcı olmak |
|
274 |
Deyim |
ring out the old and ring in the new f.
|
eskiden yeniye geçiş olmak |
|
275 |
Deyim |
ring out the old and ring in the new f.
|
iki evre/aşama arasında geçiş olmak |
|
276 |
Deyim |
ring out the old (year) and ring in the new f.
|
geçen yılın bitişini yeni yılın gelişini/başlangıcını kutlamak |
|
277 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
bir ayağı çukurda olmak |
|
278 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
hayatının sonuna yaklaşmış olmak |
|
279 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
ölmek üzere olmak |
|
280 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
bir gözü torağa bakmak |
|
281 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
gidici olmak |
|
282 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
belirsiz bir durumda olmak |
|
283 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
her an değişebilecek bir durumda olmak |
|
284 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
problemli bir durumda olmak |
|
285 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
bir anda felakete dönüşebilecek bir durumda olmak |
|
286 |
Deyim |
have one foot in the grave and the other on a banana peel f.
|
pamuk ipliğine bağlı olmak |
|
287 |
Deyim |
draw in horns and pull in horns f.
|
kemerleri sıkmak |
|
288 |
Deyim |
draw in horns and pull in horns f.
|
geri adım atmak |
|
289 |
Deyim |
draw in horns and pull in horns f.
|
tutumlu olmak |
|
290 |
Deyim |
draw in horns and pull in horns f.
|
yelkenleri suya indirmek |
|
291 |
Deyim |
draw in horns and pull in horns f.
|
kuyruğunu kıstırmak |
|
292 |
Deyim |
draw in horns and pull in horns f.
|
talebinden vazgeçmek |
|
293 |
Deyim |
go in and out (of something) f.
|
(bir şeye) girip girip çıkmak |
|
294 |
Deyim |
go in and out (of something) f.
|
(bir şeye) girip çıkmak |
|
295 |
Deyim |
go in and out (of something) f.
|
(bir şeye) çıkıp çıkıp girmek |
|
296 |
Deyim |
hold in reserve and keep in reserve f.
|
ihtiyat olarak saklamak |
|
297 |
Deyim |
hold in reserve and keep in reserve f.
|
elde tutmak |
|
298 |
Deyim |
hold in reserve and keep in reserve f.
|
yedekte bekletmek |
|
299 |
Deyim |
make one's bed and lie in it f.
|
ektiğini biçmek |
|
300 |
Deyim |
make one's bed and lie in it f.
|
ettiğini bulmak |
|
301 |
Deyim |
make one's bed and lie in it f.
|
yaptıklarının cezasını çekmek/sonuçlarına katlanmak |
|
302 |
Deyim |
pitch in and help f.
|
yardıma soyunmak |
|
303 |
Deyim |
pitch in and help f.
|
yardıma girişmek |
|
304 |
Deyim |
pitch in and help f.
|
katkıda bulunmak |
|
305 |
Deyim |
pitch in and help f.
|
el atmak |
|
306 |
Deyim |
put down in black and white f.
|
yazıya dökmek |
|
307 |
Deyim |
put down in black and white f.
|
yazılı hale getirmek |
|
308 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
arada sırada |
|
309 |
Deyim |
come in and set a spell expr.
|
buyrun (gelin oturun) |
|
310 |
Deyim |
come in and sit a spell expr.
|
buyrun (gelin oturun) |
|
311 |
Deyim |
in black and white expr.
|
basılı biçimde |
|
312 |
Deyim |
come in and take a load off your feet expr.
|
buyrun (gelin oturun) |
|
313 |
Deyim |
stick that in your pipe and smoke it expr.
|
bunu kabul edip çeneni kapasan iyi olur |
|
314 |
Deyim |
put that in your pipe and smoke it expr.
|
bunu sineye çekmek zorundasın |
|
315 |
Deyim |
stick that in your pipe and smoke it expr.
|
bunu sineye çekmek zorundasın |
|
316 |
Deyim |
in black and white expr.
|
basit ve yalın |
|
317 |
Deyim |
come in and sit down expr.
|
buyrun (gelin oturun) |
|
318 |
Deyim |
put that in your pipe and smoke it expr.
|
bunu kabul edip çeneni kapasan iyi olur |
|
319 |
Deyim |
in this day and age expr.
|
bu çağda |
|
320 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
düzensiz bir şekilde |
|
321 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
düşe kalka |
|
322 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
düzensiz surette |
|
323 |
Deyim |
in black and white expr.
|
dosdoğru |
|
324 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
düzensiz |
|
325 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
dura kalka |
|
326 |
Deyim |
in this day and age expr.
|
günümüzde |
|
327 |
Deyim |
in this day and age expr.
|
günümüz modern zamanlarında |
|
328 |
Deyim |
in leaps and bounds expr.
|
hızla |
|
329 |
Deyim |
in dribs and drabs expr.
|
gıdım gıdım |
|
330 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
gelişigüzel |
|
331 |
Deyim |
in rags and tatters expr.
|
hurdahaş |
|
332 |
Deyim |
put that in your pipe and smoke it expr.
|
ister işine gelsin ister gelmesin |
|
333 |
Deyim |
put that in your pipe and smoke it expr.
|
ister inan ister inanma |
|
334 |
Deyim |
in rags and tatters expr.
|
lime lime |
|
335 |
Deyim |
have made one's bed and have to lie in it expr.
|
ne ekersen onu biçersin |
|
336 |
Deyim |
in black and white expr.
|
sade |
|
337 |
Deyim |
in black and white expr.
|
yazılı biçimde |
|
338 |
Deyim |
in rags and tatters expr.
|
yırtık pırtık |
|
339 |
Deyim |
who died and left you in charge? expr.
|
sen kim oluyorsun? |
|
340 |
Deyim |
who died and left you in charge? expr.
|
bu ne cüret? |
|
341 |
Deyim |
who died and left you in charge? expr.
|
sana bu yetkiyi kim verdi? |
|
342 |
Deyim |
who died and left you in charge? expr.
|
sen bu yetkiyi nereden aldın? |
|
343 |
Deyim |
who died and left you in charge? expr.
|
sem kimsin de böyle emirler yağdırıyorsun? |
|
344 |
Deyim |
and a partridge in a pear tree expr.
|
uzun bir liste saydıktan sonra sonuna kafiyeli/eğlenceli bir bitiriş yapmak için eklenen ifade (the twelve days of christmas şarkısından bir alıntı) |
|
345 |
Deyim |
in weal and woe expr.
|
hastalıkta ve sağlıkta |
|
346 |
Deyim |
in weal and woe expr.
|
iyi günde ve kötü günde |
|
347 |
Deyim |
six in one, (and) half a dozen in the other expr.
|
al birini vur ötekine |
|
348 |
Deyim |
six in one, (and) half a dozen in the other expr.
|
ha bu ha o |
|
349 |
Deyim |
six in one, (and) half a dozen in the other expr.
|
ikisi de aynı |
|
350 |
Deyim |
six in one, (and) half a dozen in the other expr.
|
bir fark yok |
|
351 |
Deyim |
six in one, (and) half a dozen in the other expr.
|
aynısının laciverti |
|
352 |
Deyim |
six in one, (and) half a dozen in the other expr.
|
aynı bokun laciverti |
|
353 |
Deyim |
in all shapes and sizes expr.
|
her çeşitten |
|
354 |
Deyim |
in all shapes and sizes expr.
|
her türden |
|
355 |
Deyim |
in all shapes and sizes expr.
|
boy boy |
|
356 |
Deyim |
in all shapes and sizes expr.
|
çeşit çeşit |
|
357 |
Deyim |
sell in may and stay away expr.
|
mayıs'ta sat ve uzaklaş |
|
358 |
Deyim |
sell in may and stay away expr.
|
(mayıs ayında genelde belirsizlik hakim olduğundan) hazır seviye yüksekken hisse senetlerinin satılması |
|
359 |
Deyim |
weighed (in the balance) and found wanting expr.
|
test edildi ve onaylanmadı |
|
360 |
Deyim |
weighed (in the balance) and found wanting expr.
|
test edildi ve kusurlu/hatalı bulundu |
|
361 |
Deyim |
weighed (in the balance) and found wanting expr.
|
test edildi ve eksik bulundu |
|
362 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
kesik kesik |
|
363 |
Deyim |
in fits and starts expr.
|
ara ara |
|
364 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
büyük bir hızla |
|
365 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
şaşırtıcı bir süratle |
|
366 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
çabucak |
|
367 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
hızla |
|
368 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
bir solukta |
|
369 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
çok çabuk |
|
370 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
göz açıp kapayıncaya kadar |
|
371 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
şipşak |
|
372 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
büyük/yüksek miktarlarda |
|
373 |
Deyim |
by/in leaps and bounds expr.
|
büyük ölçüde |
|
374 |
Deyim |
in fear and trembling expr.
|
çok korkmuş |
|
375 |
Deyim |
in fear and trembling expr.
|
çok büyük korku ve endişe içinde |
|
376 |
Deyim |
in fear and trembling expr.
|
ödü bokuna karışmış |
|
377 |
Deyim |
in fear and trembling expr.
|
korkudan tir tir titreyen |
|
378 |
Deyim |
in fear and trembling expr.
|
korku ve dehşet içinde |
|
379 |
Deyim |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(birinden/bir şeyden) çok korkmuş |
|
380 |
Deyim |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(biri/bir şey yüzünden) çok büyük korku ve endişe içinde |
|
381 |
Deyim |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(biri/bir şey yüzünden) ödü bokuna karışmış |
|
382 |
Deyim |
in fear and trembling of (someone or something) expr.
|
(biri/bir şey yüzünden) korku ve dehşet içinde |
|
383 |
Deyim |
in one ear and out the other expr.
|
bir kulaktan girip öbüründen çıkan |
|
384 |
Deyim |
in one ear and out the other expr.
|
bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkan |
|
385 |
Deyim |
in sackcloth and ashes expr.
|
karalar bağlamış |
|
386 |
Deyim |
in sackcloth and ashes expr.
|
yasta |
|
387 |
Deyim |
in sackcloth and ashes expr.
|
pişman ve perişan halde |
|
388 |
Deyim |
in sackcloth and ashes expr.
|
vicdan azabı içerisinde |
|
389 |
Deyim |
in sackcloth and ashes expr.
|
kahrolmuş durumda |
|
390 |
Deyim |
snitches get stitches (and end up in ditches) expr.
|
ispiyoncular yaptıklarının cezasını öder |
|
391 |
Deyim |
snitches get stitches (and end up in ditches) expr.
|
ispiyonculuk ispiyoncuların yanına kar kalmaz |
|
392 |
Deyim |
snitches get stitches (and end up in ditches) expr.
|
ispiyonlayan kişi ispiyonlamanın cezasını çeker/sonuçlarına katlanır |
|
393 |
Deyim |
snitches get stitches (and end up in ditches) expr.
|
ispiyonculuk cezasız kalmaz |
|
394 |
Deyim |
snitches get stitches (and end up in ditches) expr.
|
ispiyoncu er ya da geç cezalandırılır |
|
395 |
Deyim |
snitches get stitches and wind up in ditches expr.
|
ispiyoncular yaptıklarının cezasını öder |
|
396 |
Deyim |
snitches get stitches and wind up in ditches expr.
|
ispiyonculuk ispiyoncuların yanına kar kalmaz |
|
397 |
Deyim |
snitches get stitches and wind up in ditches expr.
|
ispiyonlayan kişi ispiyonlamanın cezasını çeker/sonuçlarına katlanır |
|
398 |
Deyim |
snitches get stitches and wind up in ditches expr.
|
ispiyonculuk cezasız kalmaz |
|
399 |
Deyim |
snitches get stitches and wind up in ditches expr.
|
ispiyoncu er ya da geç cezalandırılır |
|
400 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
sen kimsin bana emir veriyorsun |
|
401 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
kim oluyorsun da bana böyle emirler yağdırıyorsun |
|
402 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
sen kimsin ki bana böyle emirler yağdırıyorsun |
|
403 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
seni kim patron yaptı buraya |
|
404 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
burada patron sen misin ki bana bunları yapmamı söylüyorsun |
|
405 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
patron işbaşında! |
|
406 |
Deyim |
who died and left you in charge exclam.
|
işte, evin patronu da geldi! |
|
Speaking |
|
407 |
Konuşma |
I'll just check if my friend is in and leave expr.
|
bir arkadaşa bakıp çıkacağım |
|
408 |
Konuşma |
I'll just check if my friend is in and leave expr.
|
bir arkadaşa bakıp çıkacaktım |
|
409 |
Konuşma |
there are two cats and a dog in the garden expr.
|
bahçede iki kedi ve bir köpek var |
|
410 |
Konuşma |
there are two cats and a dog in the garden expr.
|
bahçede iki kedi ve bir köpek bulunuyor |
|
411 |
Konuşma |
there are two cats and one dog in the garden expr.
|
bahçede iki kedi ve bir köpek var |
|
412 |
Konuşma |
there are two cats and one dog in the garden expr.
|
bahçede iki kedi ve bir köpek bulunuyor |
|
413 |
Konuşma |
I met someone and I fell in love expr.
|
birisiyle tanıştım ve aşık oldum |
|
414 |
Konuşma |
I would like to express my gratitude to everyone and in particular to xxx expr.
|
başta xxx olmak üzere herkese teşekkür ederim |
|
415 |
Konuşma |
work in pairs and play the vocabulary game. expr.
|
çiftler halinde kelime oyunu oynayın |
|
416 |
Konuşma |
come in and take a pew expr.
|
içeri gel otur |
|
417 |
Konuşma |
come in and make yourself at home expr.
|
içeri gel ve kendini evindeymiş gibi hisset |
|
418 |
Konuşma |
why don't you come in and get dry? expr.
|
neden içeri girip kurulanmıyorsun? |
|
419 |
Konuşma |
I slipped and fell in the dark expr.
|
karanlıkta kayıp düştüm |
|
420 |
Konuşma |
you've made your bed and you'll have to lie in it expr.
|
kendi düşen ağlamaz |
|
421 |
Konuşma |
have made one's bed and have to lie in it expr.
|
mademki yaptın sonuçlarına katlanacaksın |
|
422 |
Konuşma |
have made one's bed and have to lie in it expr.
|
mademki yatağını yaptın içinde yatacaksın |
|
423 |
Konuşma |
just look me in the eye and say you're sorry expr.
|
sadece gözlerimin içine bak ve benden özür dile |
|
424 |
Konuşma |
you have the right to remain silent, anything you say can and will be used against you in a court of law expr.
|
sessiz kalma hakkına sahipsiniz, söyleyeceğiniz her şey mahkemede aleyhinizde delil olarak kullanılabilir |
|
425 |
Konuşma |
you have the right to remain silent, anything you say can and will be used against you in a court of law expr.
|
sessiz kalma hakkına sahipsin, söyleyeceğin her şey mahkemede aleyhinde delil olarak kullanılabilir |
|
426 |
Konuşma |
I get up in the morning and wash my hands and face expr.
|
sabah kalkar elimi yüzümü yıkarım |
|
427 |
Konuşma |
I study and I work in my country expr.
|
ülkemde okurum ve çalışırım |
|
Trade/Economic |
|
428 |
Ticaret/Ekonomi |
increase or decrease occurred depreciation expenses of the period because of changes in depreciation methods and depreciation calculating techniques i.
|
amortisman hesaplama yöntemleri ile bu yöntemlerde yapılan değişikliklerin dönemin amortisman giderlerinde meydana getirdiği artış veya azalış |
|
429 |
Ticaret/Ekonomi |
in-kind and in-cash i.
|
ayni ve nakdi |
|
430 |
Ticaret/Ekonomi |
impartiality in certification and testing i.
|
belgelendirme ve testte tarafsızlık |
|
431 |
Ticaret/Ekonomi |
rights and commitments not reflected in the balance sheet i.
|
bilançoya yansıtılmayan haklar ve taahhütler |
|
432 |
Ticaret/Ekonomi |
total amount of each type of advance and loan granted in the current period i.
|
cari dönemde verilen her çeşit avans veya borcun toplam tutarı |
|
433 |
Ticaret/Ekonomi |
current investments and cash at bank and in hand i.
|
cari yatırımlar ve bankada ya da elde bulunan nakit |
|
434 |
Ticaret/Ekonomi |
stocks and contracts in progress i.
|
devam eden stoklar ve sözleşmeler |
|
435 |
Ticaret/Ekonomi |
amount of financial expenses paid to parent company, main establishment, subsidiaries and participations in total financial expenses i.
|
dönemin finansman giderlerinden ana kuruluş ana ortaklık, müessese, bağlı ortaklık ve iştiraklerle ilgili kısmın tutarı |
|
436 |
Ticaret/Ekonomi |
revenue collected in advance and accrued expenses payable in next months i.
|
gelecek aylara ait gelir-gider toplamları |
|
437 |
Ticaret/Ekonomi |
revenue collected in advance and accrued expenses payable i.
|
gelecek yıllara ait gelir ve gider toplamları |
|
438 |
Ticaret/Ekonomi |
excess of income tax payments and withholding taxes paid included in assets i.
|
gelir vergisi ödemelerinin fazlalıkları ve varlıklara dahil ödenen stopaj vergileri |
|
439 |
Ticaret/Ekonomi |
value adjustments in respect of financial assets and of investments held as current assets i.
|
finansal varlıklar ve dönen varlıklar olarak elde tutulan menkul kıymetlere ilişkin değer düzeltmeleri |
|
440 |
Ticaret/Ekonomi |
information about changes in accounting estimates and their monetary effects, those which have materially effect to gross profit ratios i.
|
işletmenin gayrisafi kar oranları üzerinde önemli ölçüde etkide bulunan muhasebe tahminlerinde değişikliklere ilişkin bilgi ve bunların parasal etkileri |
|
441 |
Ticaret/Ekonomi |
free in and out i.
|
içeride ve dışarıda teslim |
|
442 |
Ticaret/Ekonomi |
creditors in respect of rents and instalments i.
|
kiralar ve taksitlere ilişkin alacaklılar |
|
443 |
Ticaret/Ekonomi |
foreign currencies in cash and banks i.
|
kasa ve bankalardaki döviz mevcutları |
|
444 |
Ticaret/Ekonomi |
consolidated financial statements and accounting for investments in subsidiaries i.
|
konsolide finansal tablolar ve bağlı ortaklıklardaki yatırımların muhasebeleştirilmesi |
|
445 |
Ticaret/Ekonomi |
sell in may and go away i.
|
mayısta sat ve git |
|
446 |
Ticaret/Ekonomi |
reduction in stocks of finished goods and in work in progress i.
|
mamul ve yarı mamul stoklarındaki azalış |
|
447 |
Ticaret/Ekonomi |
increase in stocks of finished goods and in work in progress i.
|
mamul ve yarı mamul stoklarındaki artışlar |
|
448 |
Ticaret/Ekonomi |
variation in stocks of finished goods and in work in progress i.
|
mamul ve yarı mamul stoklarındaki değişme |
|
449 |
Ticaret/Ekonomi |
equipment and protective systems intended for use in potentially explosive atmospheres i.
|
muhtemel patlayıcı ortamda kullanılan teçhizat ve koruyucu sistemler |
|
450 |
Ticaret/Ekonomi |
amount of obligations granted such as guarantees, commitments, bailments, endorsements in favour of the shareholders, participations and subsidiaries i.
|
ortaklar, iştirakler ve bağlı ortaklıklar lehine verilen garanti, taahhüt, kefalet, aval, ciro gibi yükümlülüklerin tutarı |
|
451 |
Ticaret/Ekonomi |
cash shorts discrepancies in the result of taking physical inventory and deliveries i.
|
sayım ve tesellüm noksanları |
|
452 |
Ticaret/Ekonomi |
cash over discrepancies in the result of taking physical inventory and deliveries i.
|
sayım ve tesellüm fazlaları |
|
453 |
Ticaret/Ekonomi |
model for quality assurance in final inspection and test i.
|
son muayene ve deneylerde kalite güvencesi modeli |
|
454 |
Ticaret/Ekonomi |
model for quality in final inspection and test i.
|
son muayene ve deneylerde kalite güvencesi modeli |
|
455 |
Ticaret/Ekonomi |
increase-decrease in stocks and work in progress i.
|
stoklardaki artış ve azalmalar ile devam eden işler |
|
456 |
Ticaret/Ekonomi |
fundamental errors and changes in accounting policies i.
|
temel hatalar ve muhasebe politikalarındaki değişiklikler |
|
457 |
Ticaret/Ekonomi |
amounts of bank guaranteed bonds and commercial papers in circulation i.
|
tedavüldeki tahvil ve finansman bonolarından banka garantili olanların tutarları |
|
458 |
Ticaret/Ekonomi |
procedure for the provision of information in the field of technical standards and regulations i.
|
teknik mevzuatın ve standartların türkiye ile avrupa birliği arasında bildirimi |
|
459 |
Ticaret/Ekonomi |
model for quality assurance in design, development, production, installation, and servicing i.
|
tasarım, geliştirme, üretim, tesis ve serviste kalite güvence modeli |
|
460 |
Ticaret/Ekonomi |
modules for the various phases of the conformity assessment procedures and the rules for the affixing and use of the ce conformity marking, which shall be intended to be used in the technical harmonisation directives i.
|
teknik uyumlaştırma direktiflerinde kullanılacak ce uygunluk işaretinin iliştirilmesi ve uygunluk değerlendirmesi prosedürlerinin değişik fazları için modüller |
|
461 |
Ticaret/Ekonomi |
model for quality assurance in production, installation and servicing i.
|
üretim, tesis ve serviste kalite güvencesi modeli |
|
462 |
Ticaret/Ekonomi |
payments on account and tangible assets in course of construction i.
|
verilen avanslar ve yapılmakta olan yatırımlar |
|
463 |
Ticaret/Ekonomi |
goods and values held by third parties in their name but at risk to and for the benefit of the enterprise i.
|
üçüncü şahıslar tarafından elinde bulunan ancak risk ve menfaatleri şirkete ait olan mallar ve kıymetler |
|
464 |
Ticaret/Ekonomi |
creditors in respect of goods and values held on behalf of, or at risk to and for the benefit of third parties i.
|
üçüncü şahısların adına ve menfaatine elde tutulan mallar ve kıymetlere ilişkin alacaklılar |
|
465 |
Ticaret/Ekonomi |
amounts overdue and in the process of collection i.
|
vadesi geçen ve tahsilat sürecinde olan miktarlar |
|
466 |
Ticaret/Ekonomi |
sell in may and go away i.
|
(mayıs ayında genelde belirsizlik hakim olduğundan) hazır seviye yüksekken hisse senetlerinin satılması |
|
467 |
Ticaret/Ekonomi |
free in and out i.
|
yükleme ve boşaltma giderleri ödenmiş teslim |
|
468 |
Ticaret/Ekonomi |
intervenes in and contests the bankruptcy f.
|
iflas davasına müdahale ve itiraz etmek |
|
469 |
Ticaret/Ekonomi |
in cash and at once zf.
|
nakden ve defaten |
|
470 |
Ticaret/Ekonomi |
in cash and kind expr.
|
ayni ve nakdi |
|
471 |
Ticaret/Ekonomi |
in amount and scope expr.
|
miktar ve kapsam açısından |
|
472 |
Ticaret/Ekonomi |
in figures and words expr.
|
rakam ve yazı ile |
|
473 |
Ticaret/Ekonomi |
free in and out expr.
|
yükleme ve boşaltma giderleri hariç |
|
Law |
|
474 |
Hukuk |
conference on security and cooperation in the mediterranean i.
|
akdenizde güvenlik ve işbirliği konferansı |
|
475 |
Hukuk |
signs and instruments used in public services i.
|
ammenin hizmetine taalluk eden işaretler |
|
476 |
Hukuk |
misdemeanors related to signs and instruments used in public services i.
|
ammenin hizmetine taalluk eden işaretler ve aletlere dair kabahatler |
|
477 |
Hukuk |
negligence in the management and guarding of vehicles and animals i.
|
araba ve hayvanların idare ve muhafazasında kusur |
|
478 |
Hukuk |
follow up all transactions at the public and private bodies and agencies in connection therewith i.
|
bu işlemlerden dolayı bilcümle resmi ve hususi daireler ve kamu kurum ve kuruluşları nezdindeki işlemleri takip ve tedvire |
|
479 |
Hukuk |
independent and permanent right in immovable i.
|
gayrimenkul üzerinde müesses müstakil ve daimi hak |
|
480 |
Hukuk |
felonies violating freedom to engage in business and freedom of labour i.
|
iş ve çalışma hürriyeti aleyhinde cürümler |
|
481 |
Hukuk |
the equipment and protective systems intended for use in potentially explosive atmospheres regulations i.
|
muhtemel patlayıcı ortamda kullanılan teçhizat ve koruyucu sistemlerle i̇lgili yönetmelik |
|
482 |
Hukuk |
errors and omissions in the minutes i.
|
tutanaklara yansıyan hatalar |
|
483 |
Hukuk |
discretionary and expediency in turkish administrative jurisdiction i.
|
türk idari yargısında yerindelik ve takdir yetkisi |
|
484 |
Hukuk |
in full force and effect i.
|
tam olarak yürürlükte |
|
485 |
Hukuk |
wipo performances and phonograms treaty (wppt) (adopted in geneva on december 20, 1996) i.
|
wipo icralar ve fonogramlar andlaşması (1996) |
|
486 |
Hukuk |
plea in confession and avoidance i.
|
davacının iddiasının doğru olmakla birlikte sonradan geçersiz hale geldiğini öne süren savunma |
|
487 |
Hukuk |
in reliance on the truth of these representations and warranties expr.
|
bu beyan ve taahhütlerin doğruluğunu esas alarak |
|
488 |
Hukuk |
anything you say can and will be used against you in a court of law expr.
|
söylediğin her şey mahkemede aleyhine delil olarak kullanılabilir |
|
Politics |
|
489 |
Siyasal |
organization for security and cooperation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı |
|
490 |
Siyasal |
committee on coordination in justice and home affairs i.
|
adalet ve içişlerinde koordinasyon komitesi |
|
491 |
Siyasal |
organization for security and co-operation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı |
|
492 |
Siyasal |
organization on security and cooperation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı |
|
493 |
Siyasal |
organization for security and co-operation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı |
|
494 |
Siyasal |
parliamentary assembly of the organization for security and co-operation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği teşkilatı parlamenterler asamblesi |
|
495 |
Siyasal |
conference on interaction and confidence building measures in asia i.
|
asya'da işbirliği ve güven arttırıcı önlemler konferansı |
|
496 |
Siyasal |
conference for security and cooperation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği konferansı |
|
497 |
Siyasal |
conference on security and cooperation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği konferansı |
|
498 |
Siyasal |
organisation for security and cooperation in europe i.
|
avrupa güvenlik ve işbirliği örgütü |
|
499 |
Siyasal |
european cooperation in the fields of scientific and technical research i.
|
bilimsel ve teknik araştırma alanlarında avrupa eşgüdümü |
|
500 |
Siyasal |
citizens and governance in a knowledge-based society i.
|
bilgiye dayalı bir toplumda yurtttaşlık ve yönetişim |
|